İslam birliği gibi mukaddes bir dava ve bütün ümmete olmazsa olmaz mükemmel bir sistemi, hayallerle gölgelendirmemelidir. Bu sistem aslen evrensel, insan için küreseldir.
Bugün İslam coğrafyasında din hakkında bilgi veren, eğitim ve öğretim yapan bütün kurum ve kuruluşların ve tüm müteşebbislerin ilâhî hakikate inanmaları şarttır. Sorumluların bu ilâhî hakikate inanma meselesinde liyakat ve şahsiyet kriz girdabına kapılmamaları giriyor. Bugün Türkiye’nin en büyük kuruluşlarından biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri ve bütün İslam hizmet erleri, emri bilmaruf ve nehyi anil münker görevlerini yapmalıdırlar. Hem de bunu yapacak liyakatte olduklarına kendileri inanmalıdırlar. Bunun için de “Kur’an ile büyük cihat etmeye” teşebbüs etmeye azmetmelidirler. Bu evrensel davaya ve doğal hakka, eğer savundukları ilkeler doğru ise laikçiler de kasılmamalıdırlar. Hatta kendilerinin de muhtaç oldukları budur.
Bu gerçekleri öncelik ve özellikle günümüzün perişan haldeki müslümanların mutlak manada inanıp yaşamaları gerekmektedir. Yoksa müslüman olarak bugün ki halimizin serencâmı bir ayeti kerimede açıkça dile getiriliyor. Aramızda ki korkunç psikolojik ârızayı gösteriyor. Bu psikolojik ârızanın nasıl bir âkibeti hazırladığı hakkında yoğun sinyaller vardır. Müslümanları, kendilerine gelmesi için silkeliyor;
O elleri ile yapıp ortaya getirdikleri ile sevinen ve yapmadıkları ile de öğülmeyi arzu edenlerin sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için pek elem veren azap vardır. (Ali İmran:3/188) Buna göre reaksiyon halimizden arınalım ve “suçluların muntakimi” olan Rabbimizin uyarılarına ciddiyetle kulak verip idrak etmeye çalışalım.
Hani biz “her tür cihadı Kur’an ile sürdürecektik.” “Hani biz “ümmetler arasında en hayırlı ümmet idik.” “Hani biz “ailemizi ve zürriyetimizi cehennem azabından koruyacaktık.” “Hani biz emri bilmaruf ve nehyi anil münkeri sürekli olarak devam ettirecektik. ” “Hani biz Allah’ın hükmünden başkasını, kabullenmeyecektik ” “Hani biz faizin her türüne dimdik duracaktık.” “Hani biz kardeş olarak bir bütün olacaktık.” “Hani biz tefrika illetinden ve zilletinden arınacak ve ümmet olacaktık.”
Velhasıl hani biz Allah’ı zikrede ede mutmain kalp sahibi olup arınacaktık?”
Biz bunları yapmadığımız için bugün siyonistlerin, tüm İslam âlemine meydan okuyup kan kustururken yutkunup dertlenmezdik. Bir türlü esas çareye neşter vurmaya cesaret edemiyoruz. Siyonistler akılları estikçe istediği beldeyi harabeye çeviriyor.
İnsanî hiçbir değer tanımıyor. Meşhurdur. “Komutan yedek subay adayına sormuş; Beklenmedik bir anda düşman karşına çıkarsa ne yaparsın asker? Bu asker esas duruşa geçerken “Kahrol düşman derim, komutanım, cevabını vermiş. İşte bizim halimiz bu! Bakar mısınız? O Azîz ve muntekîm Rabbimiz Allah özellikle müslümanları uyarmak için nasıl da hırpalayarak silkeliyor? Şimdi okuyalım;
Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için Allah da kalplerine, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar sürecek bir nifak soktu. (Tevbe:9/77)
Bu ayeti kerimeyi okudukça, günümüz sorumlu müslümanların, eğitimcilerin ve cemaat önderlerinin siluetlerini seyretmek insanın yüreğini daraltarak incitiyor. Onlara, “Allah’ın inzal ettiği Kur’an’a ve Peygamberin hükmüne gelin” denildiği zaman o münafıkları senden sinsice kaçınıyorlar görürsün (Nisa 4/61)
Günahkârların yolu belirlenip durumları sana belli olsun diye ayetlerimizi böyle açıklarız. (Enam:6/55) Şimdi hepimiz birer mümin olarak, başımızı iki elimiz arasına alıp düşünmeye başlayalım. Ârızalardan arınıp Kur’an ve Resûl davasına sarılalım. İşte İslam Birliği zafer REÇETESİ, başkası ne gerek. Esselamu aleykum İlhan Oral