Şu siyaset âlemine ve partiler curcunasına bakar mısınız? Türkiye’de 134 siyasi parti bulunuyor ve mahalli seçimlere 34 parti giriyor. Trajik komik sahne sergiliyorlar.
Bu kadar parti “neyin nesi kimin fesi” diye sorulursa, elbette açıklaması vardır. Diyelim ki bunların her birinin ekonomik sistemi vardır veya inandıkları birer köklü mefkûreleri adına parti kurdular. Onun sağlam ilkeleri ile toplumu huzura kavuşturma mücadelesi veriyorlar. Ya da dayandıkları medenî bir sistem ile refah vadediyorlar.
Bu şartlarda her şeye rağmen bu kadar çok parti olsa da hoş görülebilir! Fakat “kazın ayağı öyle değil.” Bunların ayak oyunları daha farklı olduğu açıkça görülüyor. Mevcut demokratik sistem, çıkarcılardan yana olduğu için herkes batan geminin mallarına uçuşuyor. Kim ne kaparsa onu ganimet sayıyor. Bir şeyler götürüyorlar!?
Bir il başkanlığı için çekmedik numara bırakmıyorlar. “Bak eğer istediğimi vermezsen desteğimi çekerim haa” diye dalış yapıyorlar. Bir diğeri, “eğer istediğim ilçelerin başkanlıklarını vermezsen, ben seçime müstakil girer oylarını bölerim. Falanın kazanmasına destek veririm, sen kaybedersin, haa” diyerek dayatıyorlar.
İşte bu, demokrasinin hileli, kirli ve çıkarcı manevralarını, hak gibi kabul edenlerin mücadelesidir. Bunca partinin hemen hemen ciddi bir davası olmadığı halde pek emek vermeden çok para kazanma ihtirası ve tamahkâr hamleleridir. Tamamına yakını en başta lideri ve lider kadrosu olmadığı halde çırpınıyor, çaresiz bocalıyorlar.
Emek vermeksizin devleti ve devleti besleyen milleti istismar edip mal devşirme hırsı ile ne kadar değer kaybettiklerini düşünemiyorlar. Vatanına, milletine ve bütün üstün değerlerine ihanet ediyorlar. Ne yapacaklarını bir türlü kestiremiyorlar.
Bu fasit daireden çıkacak güçleri, niyetleri ve iradeleri olmadığı için birbirinin kirli çamaşırlarını teşhir ederek kazanmaya kalkışıyorlar. Bu kirli çamaşır teşhir sermayesi sayesinde toplumdan destek bekliyorlar. Bekledikleri desteği bulamayınca küsüyorlar. Başkaları hakkında kumpas kuruyorlar. Bilgisiz, yüreksiz ve emeksiz yarış yapmanın iştahından vazgeçmiyorlar. Başarısız olsalar da çöplüklerini bırakmıyorlar.
Bu devlet malını, emek vermeden kapışma ihtirasları karşısında, bunların hemen hiç biri, dinî değerlerin çöküşünü, gençliğin değerlerden kopuşunu, aile temelinin çöküşünü, para değerinin düşüşünü, piyasanın çılgınca yükselişini ve milletin birbiri ile döğüşünü görmüyorlar. Her şeyin dedikodusunu yapıyorlar.
Fakat gerçek eğitimi ciddiye almıyorlar. Teşebbüse cesaret gösteremiyorlar. Çünkü bunların çoğu haram yemekten vazgeçmiyor. Nefislerine esir oldular. Bu nefis esareti tüm dengeleri altüst ediyor. Bu kadar dengelerin çöktüğü bir ortamda çare arayan çıkmıyor. İçinden çıkıp kurtulması gerekirken kendilerinde yiğitlik bulamıyor.
Fakat Mülkün sahibi çözüm şifrelerini veriyor ve etkin mesajlarını iletiyor. Olayın vahametini gösteriyor: Eğer Hak onların görüş ve arzularına tabi olsaydı, göklerle yer ve bunlarda bulunan her kes gerçekten fesada gider bozguna uğrar, düzen bozulur. Hayır, biz onlara, izzet ve şerefleri olan Kitapları olan Kur’an’ı getirip verdik de onlar, şereflerinden yüz çeviriyorlar. (Mu’minûn:23/71)
Onlar sana tabi olmak istemezlerse artık bil ki, onlar sırf kendi arzuları peşinde gidiyorlar. Allah’dan bir hidayet sistemi olmaksızın sırf kendi arzularının peşinde giden kimselerden daha sapık kim olabilir? Muhakkak ki Allah zâlimleri hidayet sistemine kavuşturmaz. (Kasas:28.50 ) Artık o zâlimlerden Allah’ın dalâlete düşürdüğünü kim, hidâyete erdirebilir? Onlara yardım edeceklerden hiç kimse yoktur.(Rum: 30.29)
Şimdi anlaşıldı mı? Vay curcunacılar vay! Esselamualeykum.
İlhan Oral (10.03.2024)