İnsanlık, nice meselede yetersizdir ve dengesiz kalmıştır. İnsanların yetersiz kaldıkları meselelerin başında kavimlerin helâk oluş sebeplerini düşünememeleridir.
Birçok meselede yetersiz ve dengesiz kalışlarının başında kalp eğitimi alma sıkıntısı çekmeleridir. Temeli ve yöntemi fıtrata uygun olmayan kalp eğitimi, benlik ve düşmanlık üretir. Bu da peşinden şiddetli sosyolojik depremler üretmeye sebep olur.
Bu bütün geçmiş kavimlerde yaşanmış ve inadına sürdürüldüğü için nice kavmin helâk olması kaçınılmaz olmuştur. Hemen hiçbir kavim geçmişten ders almamıştır.
Buna rağmen insan hayatında peygamberlerin hayat sistemleri fıtrat gereğidir. Onların hayatlarında kalbe gereken önem verilmiştir. Bunun için inananlar genelde mutlu, huzurlu ve güvenli yaşamışlardır. Kısacası, inanan müminler ile inanma özürlüsü kâfirler arasında mücadeleler kızışarak süregelmiştir. Genelde kâfirler kalp mekanizmalarında oluşan boşluğu doldurama imkânı bulamadıkları için daima gergindirler. Ayrıca her zaman fıtrat nimetinden mahrum kaldıkları için tutarsızdırlar.
Kalp eğitimi eksikliğini kapatabilmek için işi saldırganlıkla gidermeye kalkışlar. Bundan sonrada bu eksiklik onların hırslarını ve öfkelerini kontrol edemez duruma düşürür. Sonunda felâketler peşi peşine gelir. Darbesini vurdukça da kavimleri yok etmiştir. Sonunda gelen felâketler, ya ekolojik olmuş, toplumları felaketlerle telef etmiştir. Ya sosyolojik olarak gelişir, huzur güven kalmaz, her kes tedirginlik girdabına sürüklenir. Ya da ekonomik olarak gelişir toplumları dayanılmaz bunalım ve tatminsizliklere sürükler. Onları hırs ve şehvetler bataklığına çeker ve kahreder.
Bütün bunlarla beraber toplumda vurgun, soygun, hırsızlık, talan, yalan, dolandırıcılık, pahalılık, faiz, haram, açılıp saçılma, şiddet, boşanma, cinayet, ihtilaf, tefrika velhasıl kötülük adına ne varsa aşılmaz boyutlara ulaşır. Felaket durmaz yayıldıkça yayılır. Devletler bile bunları önlemede yetersiz ve çaresiz kalır.
Şimdi ciddiyetle düşünelim. Bugün bunları kim inkâr edebilir? Şu müslüman toplumun düştüğü tutarsızlık ve zillete bir bakın! Müslümanların bunlara çare aramakta bile tutarsızlıkları âdeta sırıtmaktadır. Sahte kurtarıcılar onları gerçekten çok oyalamaktadırlar. Müslümanların bu korkunç tefrika girdabından kurtulup tevhid diyarına çıkmalarından başka kurtuluş reçeteleri yoktur. Bu kurtuluş reçetesi ancak kalp eğitimidir. Müslümanlar kalp eğitiminde, Kur’an’ı Kerimi tek sistem bilmelidirler.
Kur’an’ı Kerimin ince, hassas ve hikmet dolu hakikatleri insanlığı, insanlık zirvesine yüceltecek niteliktedir. Öyle de olmuştur. Dergâhlar bile Rabbimiz “Allah’ın öğrettiği gibi” değil de beşerî yorumlarla kimi bağırarak, kimi dans ederek, kimi çırpınarak, kimi tosun gibi böğürerek, dengesiz sağa sola sallanarak kalp eğitimini icra hali olan zikri uyguluyorlar.
Fakat farklı sure ve ayetlerde zikredilen parça parça beyanlar bir araya gelince insanın ne hikmetleri kaçırdığı ve ne tür nimetlerden mahrum kaldığı açıkça görülür. Şimdi gelen bir ayeti kerime kalp eğitiminin âhiret âleminde bile ne kadar faydalı olduğunu gösterecektir: O gün ne mal fayda verir, ne de oğullar. Ancak Allah’a selim bir kalp ile varan fayda görür. (Şuara:26/88, 89) Zikir ibadeti insanın kalbini “kemâle” erdirdiği için eğitimi hakkında da o kadar önemlidir. Terki dehşet verici felâkettir.
Sonra, bu peygamberlerle, salih kimselerin arkalarından bir nesil türedi ki, namazı zayettiler, şehvetlere uydular. Yakında cehennemdeki “Gayya” vâdisin’e atılacaklar.) (Meryem:19/59) Burada namazın en büyük zikir ibadeti olduğu hatırlanınca, bütün zikir ibadetinin de nasıl, müslümanlarca zayedidiğini hele bir düşünün! Hele hele onunla beraber kalp eğitiminden mahrumiyetlerini de…!
Bununla da nasıl “izzetten” “zillete” düşüşünü de?! Esselamualeykum
İlhan Oral