Aslında İslam, Yaradanın, yarattığı tüm varlıkları yönetme sistemidir. Çünkü İslam tevhid sistemidir. “Hiçbir varlık sistem dışına çıkma imkânına sahip değildir.
Hüküm ancak Allah’ındır. O evrende mutlak hükümrandır. İnsandan başka hiçbir varlık Ona ters düşme eğilimine girmemiştir. İnsan da yaratıldığında böyle bir temayülü olmadan hayata başlamıştır. Bütün varlıklar da kendi model ve yaradılış şeklini değiştirme teşebbüsünde bulunmamıştır. Hiçbir karga güvercin olmaya özenmemiş ve teşebbüste bulunmamıştır. Hiçbir varlık böyle bir işlem görmemiştir.
Ancak, insan bu sistemin dışında kendince çıkışlar arayışına yönelmiş, fakat ne tür bozgunculuk yaptıysa yanına kalmamıştır. Nice devirde ve nice farklılıklara yönelmiş yaptıkları ebediyen üzerinde ağır yük olarak kalmıştır. Her haliyle insan yaradılış istikametinde ağır sorumlulukları yüklenme zorunda kalmıştır. Fıtrata dokundukça hem kendinin hem de gelecek nesillerin sorumluluğunu yüklenmiştir
Rehberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; “Her çocuk doğarken İslam fıtratı üzere dünyaya gelir. Sonra anası babası yani etken güçler onu yahudî, hiristiyan, mecusî ve başka dine inandırır” buyuruyor. Hadisi şerifte görüldüğü gibi insan fıtratta büyük âlem ilâhî kudret yönetiminde varlığını sürdürme yolundadır.
3.83 te; Onlar, Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa hepsi ister istemez O’na teslimdir. Sonra Ona çevrilip götürüleceklerdir. Rabbimizin bu beyanı çok uyarıcı ve çok anlamlıdır. Onun hükümranlığı dışında hiçbir yorum geçerlilik kazanamaz. Kâinatta İslam birliği yerine geçecek bir sistem yoktur. Bu sistemi olduğu gibi kabul etmeyen ve buna inanmayan kâfir olur.
Sistemi olduğu gibi kabul edip inanan da mümindir. Küfür düzeninin hepsi beşerîdir. Delilsizdir, kitapsız ve sahipsizdir. İslam birliği ve azameti bütün açıklamaları ile tartışılmaz niteliktedir. Tazeliği ile çağları aşan, toplumları huzur ve güvene kavuşturan kanunları demode olmayan ve yüzlerce asır nice gayrimüslim tebaaları huzur ve adaletle yönetmiş olan bir sistemdir. Bütün peygamberleri topluca dile getirerek (Ali İmran:3/136) ayette Rabbiniz bize önemli hakikatleri telkin ediyor.
“Biz Allah’a ve bize indirilen Kur’an’a” inanmakla sorumluyuz. Sonra İslam sisteminde ki birlik bağlarının sımsıkı sağlandığı bir bütünlük sisteme bağlanıyoruz. “İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakub’un torunlarına indirilenlere, “Mûsâ’ya, İsa’ya verilen kitaplara” Ve bütün peygamberlere, Rableri tarafından verilen kitaplara iman ettik. ” Biz bu imanın gereğini de nesiller sürecinde uyguladık. Bu imanımızı da koruduk. “Onların hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz” hükmü ile bize mümin kimliğimizin net ve değişmez özelliğini verildi. O da “Biz, ancak Allah’a bağlanmış müslümanlarız” diyoruz, İslam’ın birliğinin sorumluluğunu yükleniyoruz.
Bundan sonra da Kayyûm Allah, kayyime dininde nasıl olmamız gerektiğini dikte ediyor; Gerçekten Allah kendi yolunda kurşunla tahkim edilmiş bir bina gibi olup saf bağlayarak çarpışanları sever (Saf:61/4) buyuruyor. Bununla İslam birliğinin kıvam halini belge olarak sunuyor. Önce gönderdiği kitapların hepsini tasdik eden bir Kitapla birliğini ve onun azametini zirveleştiriyor. Sonra iş bize kalıyor.
Şimdi biz de diyoruz ki, Rabbimizin bizi seveceği şekilde tabanda buluşalım. Bunca sefaletten sonra geleceğin evladına sahip çıkacak anneleri yetiştirelim. Çöken aileyi yeniden inşa etmek için seferber olalım. Tabanda buluşup iyiyi ve iyiliği öğretelim. Bireycilik iletinden arınalım bunu ümmet ruhu ile yapmaya azmedelim.
Sinema alanına ve animasyon dünyasına girelim. Esselamu aleykum
İlhan Oral