Bugün genelde biz eğitim ve öğretim sorumluları olarak öğrenim çağında olan gençlerimize ne öğreteceğimizin farkında değiliz. Elbette bu kuru bir iddia değildir.
Eğer bugün ehli vukuf bir heyet görevlendirsek konu ile ilgili Artvin’den Muğla’ya, Edirne’den Hakkâri’ye kadar dolaşıp bir rapor hazırlasalar, çıkan netice yukarıdaki gerçektir. Bu eğitimin ne kadar değer kaybettiğini, eğitimcilerin ne kadar irtifa kaybettiklerini, öğretmen ve öğrencinin ne kadar ilgi boşluğuna sürüklendiğini hatta usta çırak arasında ne kadar yıkım yaşandığını açıkça görüp hayıflanacaklardır.
Bir kız öğrenci, öğretmeninin kendisine kırık not verdiği için kızıyor. “Öğretmen beni taciz ediyor,” gerekçesi ile şikâyet ediyor. Yargıç bu beyanı esas alarak öğretmeni mahkûm ediyor. Bu kız öğrenci, öğretmeninin altı ay hapishanede yattığını kabullenemiyor, insafa geliyor. İlgili makama gidiyor, itirafta bulunuyor. Öğretmen tahliye oluyor. Amma öğretmenin itibarını iade edecek kimse de çıkmıyor.
Hele insafa gelip düşünelim. Böyle bir eğitim sisteminde hangi öğretmen kendini güvende hissedebilir? Diyanet görevlilerimizin durumu da iç açıcı değildir. Sosyal medya daha da karmaşık ve “bremen mızıkacılarını andırmaktadırlar.
Dergâhlarımız içe kapalı birer guruplardır. Umuma hitap edecek kaabiliyete sahip değillerdir. DİN tandanslı ve ayni safta beraber secde yapan müslüman siyasetçiler, birbirlerinin kuyusunu kazacak kadar zıt ve tefrikacıdırlar. Yazarlarımız, elbette hayranlıkla okunanlarımız vardır. Buna rağmen ya felaket tellallığı yaparlar ya eleştirel sanatkârlıklarını icra ederler ya da dedikodu yapmakta rakip tanımazlar.
Pekiyi, bu milleti ve bu milletin evlatlarını nasıl eğiteceğiz? Onlara aslî değerlerini, dinî malumatlarını, insanî özelliklerini, sosyal bütünlüklerini, ekonomik dengelerini, adalet ilkelerini ve varlık sebeplerini onlara, evet onlara nasıl yeniden kazandıracağız? Biz, akıl gibi bir nimetle varlık sahnesine çıkarılmış insanlar olarak böyle bir nimetle bile bu yolculukta hedefimizin neresi olduğunu idrak edemiyoruz. Bilmediğimiz halde irade dışı o hedefe akın akın, itile itile gidiyoruz. Amma nereye?
Öyleyse düzeyli, donanımlı, akıllı ve bilinçli insanlar olarak toparlanalım. Hele bizi yarattığına, yönettiğine, sonsuz nimetlerle donattığına ve vade tamamlanınca alıp götüreceğine inandığımız Rabbimizin sistemine uyarak gençlerimize hizmet verelim.
İşte böyle bir dönemeçte bile Rabbimizin lütuf ve nusreti bitmez. Bu inanç ve anlayış ile yola çıktık. Rabbimiz Allah Teâlâ, Resulü Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme derûnî bir mesaj veriyor. Ona ciddi bir meseleyi hatırlatıyor; Ey Rasûlüm Kur’an’ın sana indirileceğini beklemiyordun. Ancak O Kur’an Rabbinden bir rahmettir. O halde sakın kâfirlere destekçi olma! (Kasas:28/86)
Bu ayeti kerime gösteriyor ki, Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem kırk yaşına kadar doğal bir insandır. O gençliğinde bir deve çobanıdır. Olgunluk çağında nûmüne ve dürüst bir tüccardır. Ticaretten sonrada Kâinatın derinliklerinden insanların dertlerine varıncaya kadar düşünen bir mütefekkirdir. O dağ başında ve korumasız bir mağarada Kâinatın derinliklerinden, gönül dünyasının iç âlemine varıncaya kadar tefekkür edip “hal ehli” zirvesine yerleşen örnek bir liderdir.
Vahyin tecellisi ile O artık insanların, cinlerin ve âhir zamanın Peygamberidir.
İşte biz de bu ruh, bu nur, bu enerji ve bu programla yola çıktık. Ailemizi, gençliğimizi ve toplumumuzu bilgilendirmeyi hedefledik. İllâki doğal insan dedik. Doğal olan insanın gönül dünyasında “din” yerleşir ve verimli halde ilerler!!!
Haydi, maddî ve manevî destekle ONU arayalım. Esselamu aleykum
İlhan Oral 08.12.2024