Bütün dünya insanı için yegâne eğitim, yalnızca İslamî değerlerle gerçekleşir. Bu bir iddia değildir. Bu, dünyada asırlarca yaşanmış en belgelenmiş sistemidir.
Yegâne eğitim sistemi, insanlık tarihinin derinliğinde ilk insan ile başlamıştır. İnsan neslinin yeryüzünde baş mimarı olan bir peygamberdir. O peygamber baş mimar ve başöğretmendir. Baş mimar başöğretmen olan peygamberle başlayan yegâne eğitim sistemidir. Yüz yirmi dört bin baş temsilcisiyle son baş temsilci ile “kemâl” derecesine ulaşmıştır. Hem de insanlığın en ideal eğitim sistemi olarak yerini almıştır.
Bu bir “kadiyyeyi muhkemedir.” “Kadiyyeyi muhkeme” İslam hukuku dalında “sağlam ve kesin karar” anlamındadır. İslam hukuku, peygamberler silsilesinin tebliğ ettiği kitapların mecmu’udur. Bu kitapların tamamı da yegâne hükümdar olan Allah Teâlâ’nın vahyinin bütünüdür. Bu hususta Yahudiler Hazreti Musa aleyhisselama kadar bütünlük içindedirler. Hazreti İsa aleyhisselama kadar da hiristiyanlar bu kategoridedir. Müslümanlar da her ikisinin tahrifatlarını tasfiye eden bir Kitaba sahiptirler. Bu kadar ehemmiyeti olan Kur’an ise eğitimde de râkip tanımamaktadır.
Kur’an muarızlarını açıkça ifşa eder. Müslümanların da ihmallerini, ihanetlerini ve günaha kayma gibi düşecekleri tehlikeli durumlarını açıklar. İşte bizim esas meselemizin ehemmiyeti buradadır. Bizim bu meseleyi çok iyi anlamamız gerekir
Yalnızca “Fatiha suresi” davamızın ehemmiyetini anlatacak nitelik ve nicelikte şaheserdir. “Fatiha suresinde” fetih ile ilgili ne bir kelime, ne de bir mana vardır. Ancak surenin adı“ Fatiha’dır.” Çünkü bu sure Kur’an’ı Kerimin en kısa ve en veciz özetidir. Başındaki “eûzü” tevekkülün enerjisi, “besmele” güvenlik teminatıdır.
Kur’an’daki, kâinata bakış açısı genişler. Tefekkür motorları çalışmaya başlar. İnsana tevhid çerçevesinde olduğunu gösterir. İnsanı kul olma bilincine kavuşturur. Kur’an bilgi ve ruhu ile donanan insan, yapay tanrıcıklar bataklığından çıkar, tevhid sisteminin diyarında olduğunun idrakine erer. Olgunlaşır, tevhidde kıvam bulur.
Evet, işte bu düzeyde ümmet olma şuur seviyesine yükselir; Gerçekten, bu ümmetiniz tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Yalnızca bana kulluk edin. (Enbiya: 21/92) Bu ilâhî ferman gereğince müslümanlar ümmet olma gücüne kavuşur.
Allah, Kur’an, ruhu ile şahlanan bir ümmeti, dünyanın en büyük devleti olarak geniş topraklara varis kılmıştır. Bu geniş topraklar, on dört milyon dokuz yüz seksen üç bin kilometre karedir. Ümmetin Kur’an’dan kopma sonucu yedi yüz seksen bin kilometre karelik bir birime sıkıştırılmıştır. Müslümanlar da zillete marûz kalmışlardır.
Şimdi yalnızca “Fatiha suresinin” ilk ayetine yoğunlaşalım; Her tür hamd sadece âlemlerin Rabbi Allah’adır. (Fatiha:1/1) Yalnızca hamd etmeyi başarmak için beşerî vasıfların alt düzeydeki çarpıklıkların çoğunu aşıp geçmiş olmalıdır. Ve ileri düzeyde olgunluğa ulaşmış olmalıdır. Bunun için âlemleri tasavvur ve tefekkür edebilecek kadar ilmi, fikri ve kalbî değerleri kazanma seviyesine ermelidir. Bununla beraber “Rabbin” ne mana ihtiva ettiğini muhtevası ile bilinç düzeyinde kavramalıdır.
Rabbin manası çok yüksek değer taşımaktadır. İhtiva ettiği anlamlar itibarı ile manidardır. Bunlar; Yaratan, yarattıklarının sistemini ayarlayan, yaşatan, yöneten, koruyan, kollayan ve âkitlerini programlayan sonsuz Kudret demektir. Bunların da, Allah’ın doksan dokuz ismi ile bağlantı ve münasebetleri ileri düzeyde kavramış olmalıdır. Şimdi düşünelim ve birbirimize soralım; Bu kalite, bu kalibre ve bu düzeyde hangi sistem böyle insan yetiştirebilir? Evet, bu sistem yalnızca KUR’AN’da vardır.
Bu mukaddes görevi artık sahiplenmeliyiz? Esselamualeykum.
İlhan Oral 17.12.2023