“HAİN KORKAKTIR.” Bu ifade, kanlı katillere boyun eğmeyen Aziz Peygamberimiz Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme aittir.
O, insanlığın mutluluğu için benliğini aşıp mücadele veren yüce şahsiyettir. Onun davasında ümitsizlik yoktur. İhmal ve ihanet bulunmaz. “Benden bu kadar” deyip malayaniye dalmak, sıvışmak ve davadan uzaklaşmak yoktur. Evet yoktur.!
Çünkü Onun tebliğ ettiği davanın Kitabı Onu ve bütün ümmetini derinden etkileyen uyarılarına riayet eder; Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bu görevi yapmazsan elçiliğin gereğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Allah kâfirler güruhunu muvaffak etmez. (Maide.5/67)
Direk Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme yapılan bu hitap bütün ümmete de ağır sorumluluk yükler. Bizzat Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle bir uyarıyı ümmetinin âlimlerine hatırlatmaktadır; “Ümmetimin âlimleri, peygamberlerin varisleridir” buyurarak meseleyi dile getirir. Bunun ehemmiyetini hatırlatır.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bunun ciddiyet ve zaruretini dile getirir ve buyurur ki; Kim bir ilmi gizler de görevini yapmazsa, ona gökteki kuş denizdeki balık olmak üzere her şey lanet eder.” Buna karşılık burada da manidar bir haber ile yüzyüze geliyoruz: “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı devamlı öğrenen ve sürekli öğreteninizdir.” Böyle bir hakikati bize görev olarak veren Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu görevi gereği gibi yapmayanı, “hemeç” yani zekâsı gelişmemiş ve iradesi zayıf kalmış, niyeti bozuk kimse olarak tanıtmaktadır. İşte bu korkaklığa yol açmaktadır.
Bu ise insanı ilimden uzaklaştırır. Çıkar budalası yapar. Hizmet ve cihad ruhunu çökertir. Bugün çok sayıda hafız yetiştiriyoruz. Fakat devamında bu yavrularımıza, iştikakı, nahvi, mantıkı, bedi’ ve beyan ilimlerini, fıkıh, siyer, akaid, kelam, hadis tefsir ilimleri ile beraber usûllerini öğretmiyoruz. Bu gençler İmam Hatip Liselerini bitiriyor. Bunların kimi iş adamı, kimi bürokrat, kimi politikacı kimi teknokrat oluyorlar. Bunlardan geri kalanları da İlahiyat fakültesine gidiyorlar.
Bunlar da ulûmi İslam’ı öğrenemedikleri için medeniyet sistemine adapte olamıyorlar. İşte bu kalitedeki müslümanlar laik düzenin cazibesine kapılıyorlar. Fiilen düzeni savunanlardan daha çok laik oluyorlar. Bu gerçeği, din referanslı partileri incelediğimiz zaman çok daha iyi anlamış oluyoruz. Bunların dağınıklığı öldürmüyor, süründürüyor. Bunların yüreklerinde Allah’a iman, Peygambere iman, Kur’an hakikat ve hikmetine ilgi, müslüman kardeşine sevgi ve güven kalmıyor, dağılıp giidyor.
Bu ifadeler karşısında elbette birçok insanımız tedirgin olacak ve tepki gösterecektir. Tepki gösterenleri hiç te yadırgamıyorum. Ancak kâinat mülkünün Sahibi ve Hâkimi Rabbimizin bizi nasıl tavsif ettiğini hatırlıyor ve üzülüyorum. “Gerçekten Allah, kendi yolunda, aksamı birbirine kaynatılarak kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” (Saf:61/4) Bundan bugün eser yok!
Hani biz müminler “birbirimizin kardeşiydik?” Hani Kur’an ile yaşayacaktık?
İndirdiğimiz apaçık hükümleri ve hidayet (İslam) sistemini, insanlara biz, Kitap’ta beyan ettikten sonra, onu gizleyenlere, şüphesiz Allah lânet eder. Ve bütün lânet etme durumundakiler de lânet ederler. (Bakara:2/159) Bu büyük sorumluluğu; Toplanın+ konuşun+ fotoğraf çektirin+ görevi yaptık=FİYASKOSU ve pısırıklığı ile bu çok ağır ve dehşet veren âkibetten kurtulmak mümkün değildir!
Bugün müslümanın her şeyden korkması, yarın tam asimile olması demektir.
YALNIZCA sokaklara bakın! Uyarı için yetecektir! Esselamualeykum.
İlhan Oral (24.03.2024)