İnsanın, fıtratına uygun değer kazanması için helal lokma temel değerdir.
Bununla beraber, yeterli akıl, doğru bilgi, sağlam mantık, sahih iman, sâlih amel de temel değerdir. İnsanı şeytanın şerrinden koruyacak zikir ibadeti daha başka temel değerdir. Bu ibadet, Müslümanlarının tevhid âkidesinde buluştuğu birlik atmosferidir.
Şer güçler biz müslümanları, kalbimizi ve beynimizi boşaltarak kendi batıl sistemlerinin saçmalıklarını enjekte etmeye ve bizi İslam’dan koparmaya çalıştılar. Müslümanlar da büyük davayı savunacak güçlerini kaybettiler. Mukaddes değerlerini kaybettikleri gibi, kulluğun en leziz ve etkin zikir ibadetini de yapamaz oldular.
Rabbimiz bu acı gerçeği bize açıkça bildirip uyarmaktadır; Onların üzerlerini şeytan çepeçevre kuşattı da onlara Allah’ı zikretmeyi unutturdu. Artık onlar, şeytanın askerleridir. İyi bilin ki gerçekten şeytanın askerleri, hüsrandadırlar. (Mucadele:58/19) İşte İslam âlemini dayanılmaz zillete sürükleyen sebepler bunlar ve benzeri şer’î çöküntülerdir. Bunların dönüşü çok ağır ve büyük bedeller ödetmektedir. Bu gerçeği, vahyin ilk nüzul zamanında bildiren Rabbimiz açıkça beyan buyurur.
Cin suresinde, cinler, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme iman ve bi’at ettiler. Akabinde manidar açıklama yaptılar. Zâlimlerin durumlarını anlatırlar. Buna karşı Rabbimiz hükmünü verdi. Eğer o zâlimler, o hak yolunda dosdoğru gitse idiler, elbette kendilerine bol bol su vererek rızıklandırırdık. Bunu, kendilerini bu hususta imtihan edelim diye yaptık. Her kim de Rabbinin zikrinden yüz çevirirse onu da pek meşakkatli bir azaba sürükleriz. (Cin:72/16,17)
Konuyu daha açık anlamak için Cin suresinin tümünü okumak isabetli olur. Bundan sonra da yine Kalp eğitimi ile ilgili uyarı ayeti, meseleyi pekiştirmektedir.
Müminlere, daha vakti gelmedi mi ki, kalbleri Allah’ın zikrine ve Hak olarak inen Kur’an’a iç ürpertisi ile yumuşamış olsun. Bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçip de (ihmalleri yüzünden) kalbleri katılaşmış ve çoğu fâsık olmuş kimseler gibi olmasınlar. (Hadid:57/16)
Ayetteki kavram ve ifadeler, eğitim açısından üstün bir medeniyetin nitelik ve niceliğini sahnelemektedir. Demek ki İslam medeniyeti insanın duygularını okşayarak kalp eğitimini yüksek düzeyde gerçekleştiriyor. Aynı oranda hamasî duygularını zirveleştiriyor. Gelen ayetle teslimiyet ve kalp birliği ile buluşturup eğitimin merkezine yerleştiriyor. Sabah ve akşam, içinden teslimiyetle ve korkarak, yüksek değil hafif bir sesle Rabbini zikret. Sakın gâfillerden olma. (Araf:7/205)
En sağlam motorları bile çürüten, terk edilmişliktir. Kalbimizin yegâne bakımı da zikir ile mümkündür. Zikir terk edildiğinde bugün ki duyarsızlıkla karşılaşırız. Buna rağmen Rahîm Rabbimiz hiçbir zaman kullarını yüzüşte bırakmıyor, uyarıyor.
Sabah ve akşam Allah’ın rızasını dileyerek Rablerine dua eden kimselerle beraber, nefsinle sabret; dünya hayatının süsünü arzu edip de gözlerini onlardan başkasına çevirme. Bizi zikretmediği için kalbini gafil bıraktığımız kimseye itaat etme. O keyfinin ardına düşmüş ve işi de, haddini aşmak olmuştur. (Kehf:18/28)
Şimdi bütün bu ilâhî beyanlar karşısında, Allah’ın emrine ve muradına uygun kalbini, “mutmain kalp” haline getirebilenler yüksek değer kazanırlar. Onlar iman edenler ve kalbleri Allah’ın zikri ile mutmain olanlardır. Ancak kalpler Allah’ın zikri le mutmain olurlar. (Ra’d:13/28) Ey mutmain nefis sen O’ndan, O da senden razı olarak dön Rabbine. Benim kullarımın arasına gir. Gir cennetime! (Fecr:89.27)
İşte zikir ile eğitilen kalp ve o kalbi taşıyan insan! Esselamualeykum.
İlhan Oral