Vermek: İnsan Olmanın Özünde Saklı Bir Değer

Yayınlama: 25.01.2025
8
A+
A-
Bulgaristan Türklerinin BULTÜRK derneğinin Genel Başkanı Rafet Ulutürk

İnsanın doğasında, vermek, paylaşmak ve başkalarına faydalı olmak gibi güzel duygular vardır. Birine yardım ettiğinizde hissettiğiniz o iç huzur, başkası için küçük bir fedakarlık yaptığınızda yüzünüzde beliren o içten gülümseme, insanın fıtratındaki bu güzelliğin işaretleridir. Çünkü insan, başkalarını mutlu edince mutlu olan bir varlıktır. Ancak bu öz, ne yazık ki bazen unutturulur, bastırılır ya da değiştirilir. İnsanın fıtratını bozmak, insanlık için en büyük tehdittir.

Vermek ve Kendinden Vazgeçebilmek

Vermek, yalnızca bir şeyler sunmak değildir. Vermek, insanın iç dünyasındaki bencilliği kırdığı bir andır. Bu, kendinden feragat edebilmenin, kendi çıkarlarını bir kenara bırakıp bir başkasını düşünmenin zaferidir. İnsanın en büyük sınavı, elindekini başkasıyla paylaşabilme cesaretini gösterebilmesidir.

Kendinden vazgeçmek, kişinin kaybetmesi değil, insan olmanın en derin anlamına ulaşmasıdır. Bir başkasını güldürerek kendi mutluluğunu keşfetmek, başkası için bir fedakarlık yaparak kendi iç huzurunu bulmak, insanın yaratılışındaki en güzel duygulara dokunmaktır. Bu yüzden vermek, aslında insanın kendisiyle barışmasının ve içsel tatmine ulaşmasının bir yoludur.

Problemin Kaynağı: Fıtratın Bozulması

İnsanın asıl problemi, sahip olduğu şeyleri daha çok toplama, biriktirme ve yalnızca kendine saklama eğilimine kapıldığında başlar. Bu eğilim, insanın doğal yapısını bozan, onu bencil, doyumsuz ve yalnız bir varlığa dönüştüren tehlikeli bir yoldur. Çünkü insanın fıtratı, vermek ve paylaşmak üzere yaratılmıştır.

Ne zaman ki insan, “ben” odaklı yaşamaya başlar; “biz” yerine “benim” demeye alışır, işte o zaman insan olmanın en güzel değerlerini kaybetmeye başlar. İnsan yalnızca topladığında mutlu olacağına inandığında, etrafına zarar veren, her şeyi tüketen ve kendini bile tüketecek bir varlığa dönüşür. Bu bozulma, yalnızca bireysel bir soruna yol açmaz; toplumların, ilişkilerin ve hatta doğanın dengesini altüst eder.

İnsanın Fıtratı ve Doğanın Dili

Doğaya baktığınızda, her şeyin bir denge içinde olduğunu görürsünüz. Ağaçlar meyvesini verir, güneş ışığını paylaşır, su akarak canlılara hayat taşır. Doğa, almayı değil, vermeyi öğretir. Ancak insan, bu dengeyi bozduğunda, doğayı da kendini de tüketmeye başlar. Fıtratın bozulması yalnızca bireysel değil, evrensel bir tehdittir.

Doğanın öğretisi basittir: Vermek, hayatta kalmanın ve dengeyi korumanın en temel yoludur. Ama insan, bu öğretiden uzaklaştığında, doğanın kurallarını ihlal eder. Ve sonunda, hem kendini hem çevresini tüketen bir varlığa dönüşür.

Başkasını Güldürmenin Gücü

Bir başkasını güldürmek, ona yalnızca bir anlık mutluluk vermek değildir. Bu, aynı zamanda sizin içinizdeki en güzel duyguları ortaya çıkaran bir eylemdir. Başkasını mutlu ettiğinizde, aslında kendinizi mutlu edersiniz. Bir çocuğun yüzünde oluşan gülümseme, bir arkadaşınıza verdiğiniz küçük bir destek ya da bir yabancıya uzattığınız yardım eli… Bunlar, insan olmanın özüne dokunan anlardır.

Ama bir düşünün: Etrafınızdaki insanlar, yalnızca almaya odaklanmışsa, kim kime gülebilir? Kim, kime gülümseme verebilir? Vermeyi ve paylaşmayı unuttuğumuzda, insan ilişkilerindeki en basit güzellikleri de kaybetmeye başlarız. Sevgi, iyilik ve empati; ancak paylaştığımızda çoğalan duygulardır. Biriktirildiğinde anlamını yitirir.

Vahşi Bir Köpek: Doyumsuzluk

Çocuklara “toplamayı” ve “biriktirmeyi” öğretmek, farkında olmadan içlerinde bir doyumsuzluk canavarı yaratmak demektir. Bu, evin içinde vahşi bir köpek beslemek gibidir. Çünkü biriktirme ve sahip olma arzusu, doymayan bir içgüdüdür. Bir şeylere sahip olmak, her zaman daha fazlasını istemeye neden olur. Ve bu arzunun peşinde koşan insan, kendisini bu vahşi köpeğin pençesinde bulur.

Bu yüzden çocuklarımıza önce vermenin ve dağıtmanın güzelliğini öğretmeliyiz. Onlara, mutluluğun biriktirmekle değil, paylaşmakla geldiğini göstermeliyiz. Çünkü insan ancak verdiğinde, gerçek bir insan olur. Eğer bu dengeyi kuramazsak, çocuklarımız büyüdüklerinde yalnızca kendileri için yaşayan, etraflarındaki her şeyi tüketen bireylere dönüşebilir.

Fıtratı Korumak: İnsanlığın Kurtuluşu

İnsanın yaratılışında, vermek ve paylaşmak gibi doğal bir denge vardır. Bu dengeyi korumak, hem bireysel hem toplumsal huzurun anahtarıdır. Ama bu fıtratı bozduğumuzda, yalnızca bireysel mutluluğumuzu değil, insanlığın geleceğini de tehlikeye atarız.

Fıtratı korumanın yolu, başkalarını düşünmeyi öğrenmekten geçer. Vermeyi öğretmek, paylaşmayı teşvik etmek ve fedakarlık yapmayı bir erdem olarak benimsemek, insan olmanın en temel değerleridir. Çünkü bu değerler, insanı insan yapan şeylerdir.

Vermek, Özgürlüğe Açılan Kapıdır

Vermek, yalnızca başkalarına değil, kendimize yaptığımız en büyük iyiliktir. Çünkü insan, vermeyi öğrenmeden gerçek anlamda özgür olamaz. Vermek, insanı yüklerinden kurtarır, bencillikten uzaklaştırır ve fıtratını korumasına yardımcı olur.

Unutmayalım ki, insan başkalarını mutlu ettiğinde, aslında kendi içindeki en saf mutluluğu keşfeder. Sahip olmak için değil, değer vermek ve paylaşmak için yaşamayı öğrendiğimizde, gerçek insan olmanın ne demek olduğunu anlarız. Ve belki de ancak o zaman, bu dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirebiliriz.

Kaynak: çamlıca vadisi

Bir Yorum Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.