Hukuk, bir toplumun adalet anlayışının aynasıdır. Tarih boyunca birçok devlet, kendi inanç sistemini hukukuna temel almış ve diğer dinlere mensup bireyleri bu kurallara tabi tutmuştur. Ancak, Türk devletleri bu anlayıştan farklı bir yol izlemiş, hukukta çok kültürlülüğü ve hoşgörüyü esas almıştır.
Özellikle Osmanlı Devleti, bu konuda dünya tarihinde benzersiz bir örnek oluşturmuştur. Osmanlı hukuk sistemi, millet sistemiyle şekillendirilmiş ve Müslüman olmayan topluluklara kendi hukuklarını uygulama hakkı tanımıştır. Hristiyanlar ve Yahudiler, kendi dini mahkemelerine başvurabilirken, yalnızca Müslümanlar şer’i mahkemelere tabi tutuluyordu. Bu, o dönemin birçok devletinde görülmeyen bir hukuki esneklikti. Hatta dünya tarihinde bir benzeri yoktur.
Bu anlayışın kökenleri Osmanlı’dan çok daha öncesine, Türklerin eski devlet geleneklerine dayanıyordu. Göktürkler, Uygurlar ve Selçuklular gibi Türk devletleri, yönetimleri altındaki halklara kendi inançları doğrultusunda hukuk düzeni sunmuş, onları tek bir hukuk sistemine zorlamamıştır.
Bu, yönetimde adaletin ve toplumsal uyumun sağlanmasının en önemli unsurlarından biri olmuştur.
Günümüzde hukuk sistemleri daha çok evrensel kurallar etrafında şekillense de, Türklerin tarihte sunduğu bu hoşgörülü hukuk anlayışı hala birçok modern hukuk sistemine ilham vermektedir.
Farklı din ve inanç gruplarının kendi hukuklarını uygulama hakkına sahip olması, yalnızca bir hoşgörü göstergesi değil, aynı zamanda sosyal barışın ve adaletin de temel taşlarından biridir.
Tarih, hukuki esnekliğin ve çok kültürlü yapının, devletlerin uzun ömürlü olmasında kritik bir rol oynadığını göstermektedir. Türklerin geçmişten gelen bu hoşgörülü hukuk mirası, günümüzde de toplumsal adalet ve barışın nasıl sağlanabileceğine dair önemli dersler içermektedir. Dünyada eşi benzeri bulunmayan bir hukuk sistemi. Bundan gurur duymamak olur mu…