O Teğmenler

Yayınlama: 03.02.2025
9
A+
A-
Bulgaristan Türklerinin BULTÜRK derneğinin Genel Başkanı Rafet Ulutürk

O Teğmenler ve Türkiye’nin Asker-Siyaset Dengesi Üzerine Bir Değerlendirme

Türkiye’nin yakın tarihinde asker-siyaset ilişkileri her zaman tartışmaların merkezinde yer aldı. Askeri vesayet, darbeler ve muhtıralarla şekillenen bu tarih, 2000’li yılların ortalarından itibaren önemli bir dönüşüm sürecine girdi. Bu dönüşümün en kritik dönemeçlerinden biri, hiç şüphesiz 27 Nisan e-muhtırası ve sonrasında yaşananlardı.

Askeri Vesayetin Son Çırpınışları mı?

Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı İsmail Hakkı Pekin’in, “Emsal ve İbret-i Alem için ‘O TEĞMENLER’ topluca ihraç edilmeli” sözleri, bu dönüşüm sürecine dair önemli bir bakış açısını yansıtıyor. Pekin’in ifadeleri, ordu içinde hükümet karşıtı bir yapılanmanın varlığına işaret ederken, bu yapılanmanın disiplin ve hiyerarşi kurallarını ihlal ettiğini savunuyor. Ancak burada önemli bir soru ortaya çıkıyor: Bu tür durumlar, askeri disiplinin korunması adına mı, yoksa siyasi iradeye karşı duruşun bastırılması adına mı gündeme getiriliyor?

2007 yılında başörtüsü yasağına karşı raporlar hazırlanması ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın buna sert tepki vermesi, aslında siyasetin asker üzerindeki etkinliğini artırma mücadelesinin bir parçasıydı. Erdoğan’ın, “Yaşlarını kuru yaparım” sözü, bu mücadelenin kararlılığını gösteren önemli bir ifadedir.

27 Nisan e-Muhtırası ve Erdoğan’ın Duruşu

27 Nisan 2007’de Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınladığı e-muhtıra, Türkiye’de askeri vesayetin hala güçlü olduğunu gösteren bir hamleydi. Ancak Erdoğan, bu muhtırayı geri çevirerek bir ilke imza attı. Türkiye tarihinde ilk kez bir sivil hükümet, askeri bir müdahaleye bu denli net bir karşı duruş sergiliyordu. Bu adım, Demirel gibi ‘şapkasını alıp giden’ liderlerden farklı bir profil çizen Erdoğan’ın, asker-siyaset dengesinde sivil otoritenin üstünlüğünü sağlamlaştırma çabasının bir göstergesiydi.

15 Temmuz ve Sivil İradenin Güçlenmesi

15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi ise bu mücadelenin zirve noktası oldu. Erdoğan’ın liderliğinde halkın sokağa dökülmesi ve darbeye karşı durması, Türkiye’nin demokrasi tarihinde bir dönüm noktasıydı. Bu olay, “Askerin karşısında terleyen başbakanlardan, başbakanların terlettiği asker sürecine” geçişin sembolü haline geldi.

Teğmenler Meselesi: Disiplin mi, Siyaset mi?

Bugün tartışılan teğmenler meselesi de bu tarihsel süreç bağlamında değerlendirilmeli. İddialara göre, bazı teğmenler hükümet karşıtı faaliyetlerde bulunmuş, disiplin kurallarını ihlal etmiş ve organize bir şekilde hareket etmişler. Ancak bu noktada, disiplin ihlallerinin sınırı ile siyasi duruşların ayrımını net bir şekilde yapmak gerekiyor.

Yılmaz Özdil’in, “Bu kalp teğmen Ebru’ya feda olsun” gibi duygusal söylemleri, meseleyi başka bir açıdan ele alıyor. Ancak burada da bir çelişki ortaya çıkıyor: 28 Şubat döneminde, namaz kıldığı için ordudan atılan askerler için aynı duyarlılığı gösteren kaç kişi vardı?

Sonuç: Geçmişten Ders Almak

Türkiye’nin asker-siyaset ilişkilerinde yaşadığı bu dönüşüm süreci, sadece bireysel olaylarla değil, genel bir sistem değişikliğiyle açıklanmalı. Geçmişte yapılan hatalar, gelecekte aynı yanlışlara düşmemek için önemli birer ders niteliği taşıyor. Askeri disiplinin korunması elbette önemli, ancak bu disiplinin siyasi iradeye karşı bir araç haline getirilmesi tehlikeli bir süreci beraberinde getirir.

İsmail Hakkı Pekin’in sözleri, ordunun disiplin ve hiyerarşi anlayışının korunması gerektiğini vurguluyor olabilir. Ancak Türkiye’nin geleceği için en önemli olan, demokratik süreçlerin ve sivil iradenin üstünlüğünün her zaman korunmasıdır. Çünkü bir ülkede son sözü asker değil, milletin seçtiği temsilciler söylemelidir.

Rafet Ulutürk

Bir Yorum Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.