Oku, Yaratan Rabbinin adı ile. O, insanı kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin kerem sahibidir. Ki O, kalem ile öğretti. İnsana bilmediğini O öğretti.
Bu muhteşem beyanlar insanlık tarihinin tek ve yegâne sisteminin temel değerleridir. Bu muhteşem değerler adaletin de temel öğeleridir. Burada bilgilenme başlangıcı ile varlıkları yaratma olayı sahnelenmektedir. Bilgi, insanı akıl yoluyla Yaratıcı Rabbe götürür. Yaratıcı Rab Allah kendi ismini öğreterek de akıl sahiplerine varlığına ve varlığındaki hikmetler silsilesine yaklaştırır. Kitapları ile bunu beyan eder.
Yaratıcı Rab Allah Peygamber olarak görevlendirdiği öncü öğreticilerle de akıl sahiplerini donatır. Kendi kendine var olma imkânı olmayan insanın haddini bilmesi için de onu “kan pıhtısından yarattığını” hatırlatır. Yaratıcı Rab Allah, bunları beyan ederken kendinin insandan hiçbir beklentisinin olmadığını bütün bu nimetleri “sonsuz keremi” ile yaptığını açıklar. Sonra bilginin zayi edilmeden kalıcı olması hususunda da kalem gibi bir değeri gösterir. Kalemin yazdığı bilgileri belge olarak kamusallaştırır.
Beşinci ayet “İnsana bilmediğini O öğretti.” Bu beyanı ile de insanın idrakini evrene açar. İnsanı beşerî tortular ve kirlerden arındırır. Kâinat bütünlüğü içine katar.
İşte bu bütünlük insanı dengeler âleminde layık olduğu makama yükseltip yerleştirir. Artık insan doğal ve kıvam haliyle, aklen, fikren ve bütün varlığı ile yalpalamadan en emin ve en dengeli bir hayat sistemine yerleşir. Burada başka bir âlem sahnelenir. Bu sistemde bütünleşenler adalet dengesi üzerinde merhamet atmosferinde buluşurlar. İlim, irfan, adalet ve merhametten sonra takva makamı gelir.
Bunca manevi dereceleri kazanan seçkin insan, “isâr” mertebesine erer. “İsâr” mertebesinde ki mümin sabah kahvaltılık almak için gittiği bakkalda bile belli olur. Eğer peynir ve zeytin alacaksa peyniri aldıktan sonra bakkal, müşteriye bir teklifte bulunur. Ben bugün siftah ettim, kazandım. Fakat komşumun dükkânına henüz müşteri girmedi, “haydi zeytini ondan alıver” dediğinde hem bakkal ve hem de müşteri mümin teslimiyeti ile merhamet âleminde buluşur, adaletin özünü yaşarlar ve arınırlar.
Fakat bundan sonrası için Alak suresi tehlike sinyali vermeye başlar. Hem de yukarıdaki mukaddes beyanların temel ilkelerini telkin ettiği halde aklını, kalbini çalıştırmadan değişen bahtsızlar için tehlike şiddetini yükselterek sinyallerini sürdürür. “Hayır, hayır, gerçekten bunca nimete rağmen insan azgınlaşır. Her şeye karşı Kendisini ihtiyaçtan arınmış görür. Gerçekten dönüş, ancak Rabbinedir.” (Alak:96/6-8) İşte, bu aklın idraki ve kalbin kabulü olmadığı için korkunç tehlikedir.
Çünkü bu çok tehlikeli uyarı, çokça mesajını beraber vermekte ve insanın imandan sonra ne hallere düşeceğini ihtar etmektedir. Özellikle Alak suresinin altıncı ayeti dikkate değerdir. Çünkü belli belirsin kan pıhtısından yaratıldığını, yaratılınca da hiçbir şey bilmediği ve hiçbir şeyi olmadığı halde kendine nice bilgi öğretildiğini, hem de varlık sahibi edildiğini unutan insan tehdit edilerek şiddetle uyarılmış oluyor.
İnsan sahip olduğu mal, mülk ve yetki itibarı ile gururlanıyor. “malının ve mevkiinin kendini ebedileştireceğini” kabul etmeye başlıyor, kendinin güç sahibi olduğu zannına kapılıyor. Esasında Aziz, Kaadîr ve Cebbar Allah’ın ulûhiyet sınırına çarpıyor. Bu da Yaradan Rab ile yaradılan kul münasebetlerinin ayarını bozuyor.
İnsan evrensel dengeler sistemine ters düşüyor, günah ve şirk batağına batıyor.
İşte meseleler burada birikip kördüğüm halinde çözümsüzleşiyor. Oysa insan her zaman ve her yerde insandır. İnsanı tevhidin berrak sistemi ile eğitmek gerekiyor.
Âdil devlet ancak âdil eğitim ile hayat bulur. ! Esselamu aleykum
İlhan Oral 19.01.2025