“Halis dinin” eğitimi, dünyanın en ivedi, en önemli ve en büyük ihtiyacıdır. Bu büyük dinin mücadelesi saldırgan düşmanların bile hatta her beşerin doğal ihtiyacıdır.
İ’tikadî, amelî, ahlâkî, ictimaî, iktisadî velhasıl her alanda “Halis dinin” ölçüleri nettir ve mutlak adalettir. Bu davanın insana vermediği hiçbir eksik değer yoktur. İnsan, hiçbir aslî değerinden mahrûm bırakılmamıştır. Üstelik “Halis dinin” eğitim sisteminde kalite ve üstünlük değeri esas ilke olarak insana bahşedilmiştir.
Bu üstünlüğü dejenere ederek insanları basitleştiren eğitim sistemleri insanları çok olumsuz yönlere yönlendirir. Bu tür sistemler karşısında kullarını koruma altına alan Allah Teâlâ, Resûlüne bunun formülünü öğretti. Tüm mümin kullarına da bunu telkin etti. Ey Resûlüm, sen sabret. Şüphesiz, Allah’ın vaadi haktır. Mutlaka kesin imânı olmayanlar, seni basitleştirerek hafifliğe düşürmesinler.(Rum:30/60)
İnsan ve toplum olarak hafife alınanlar genelde kaybedenlerdir. İnsanlık tarihinde bu yöntem firavunlar sistemidir. Bunlar tanrılık iddiasına kapılan zâlimlerdir. Bakın Firavunun taktiğine; Firavun, halkını aptallaştırdı. Onlar da ona itaat ettiler. Onlar haktan uzaklaşan kâfir bir toplum oldular. (Zuhruf:43/54)
Bugün de bize reva görülen uygulama bundan ibarettir. Ehli salip ve siyonist zâlimler bunu çok iyi biliyorlardı. Onun için bütün değerlerimizi toptan yasakladılar. Bu masûm milletimizi câhil bıraktılar. Bu milleti ağır müeyyidelerle köleleştirdiler.
Bir asırlık süreçte başta eğitimimiz, vesayetleri altında yürütülmektedir. Şimdi birazcık aklımızı başımıza alarak kendimizi sorgulayalım. Kendimizi hesaba çekelim.
Beynimizi, idealimizi, inancımızı ve manevî değerlerimizi bloke edip diledikleri gibi bizi yönetmeye çalışan zihniyetler karşısında bu kadar yetersiz, tutarsız kalmamız ağırlaştırılmış zillettir. Bu zillet içinde yaşamayı kanıksamak elbette köleliktir. Bir toplum nasıl kendi değerlerine sahip çıkarsa toplum onun yolunu bulur. Milletimiz kendi değerleri doğrultusunda toparlanırsa Allah yardım edeceğini vaadeder.
Ey Resûlüm, andolsun, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü hileler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri hâlde, Allah’ın “emri” tecelli etti, onlar mağlup oldular. (Tevbe:9/48)
Allah’ın “emri,” ancak müminlerin kendilerine gelip yeniden toparlandıkları zaman gerçekleşir. Bu gerçeği tablolaştıran Rabbimiz buyuruyor ki; O mü’minler ancak Allah’a ve O’nun Resûlüne iman ettiler, sonra hiçbir şüpheye düşmediler. Mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad ettiler. Kesinlikle sadık olanlar onlardır. (Hucurat:49/15) Bu ayeti kerime çok anlamlı mesajlar vermektedir.
Bu çok anlamlı mesajlardan biri, iman ile şüphenin zıt oluşlarıdır. Allah’a ve O’nun Resûlüne imandan sonra gelen şüphe imanın kaybına sebep olur. Bu da mal ve can ile cihad etmeye mani olur. Mal ve can ile cihad etmekte sıkıntı yaşayan bir İslam toplumu, belini düzeltemez, kendine gelemez, dış müdahalelere karşı koyamaz
Bugün ki İslam dünyasının genel durumu bundan ibarettir. Pekiyi, biz bugün ne yapabiliriz? On sekiz yaşını koz olarak kullanan kızlarımız her kapıdan kovulan kuduz hayvan muamelesi görüyorlar. Belli bir yaştan sonra hiç ana baba tanımıyorlar. Ana babalar evlatlarını, çılgınlıkları yüzünden köpek yavruları gibi ortalığa döküyorlar.
Böyle ana babaların arttığı bir ortamda yapacağımız çok şey vardır. Bu çok şeyin öncelikli olanları insan fıtratına uygun eğitimdir. Bu fıtrat eğitimi ancak Kur’an hakikatleri ile verilir. Bu eğitimi verebilecek yiğitler Kur’an ehliyeti olan yiğitlerdir.
Böylesi yiğitler, haydi HODRİ MEYDAN!!! Esselamualeykum
İlhan Oral 13.04.2025