Difteri tetanoz ve boğmaca aşılarının ani bebek ölümü vakalarıyla alakası yok

Bu alana eklemiş olduğunuz haberle ilgili kısa bir özet bilgisi ekleyebilirsiniz. Bu metin yazı düzenleme sayfasında “Özet” bölümünden eklenebilir. Özet eklenmişse başlık altında kalın olarak bu şekilde gösterilir, eklenmemişse bu alan boş kalır.

Difteri tetanoz ve boğmaca aşılarının ani bebek ölümü vakalarıyla alakası yok
Yayınlama: 10.05.2022
23
A+
A-
Difteri tetanoz ve boğmaca aşılarının ani bebek ölümü vakalarıyla bağlantısı yok

Aşıların denetlenmediğini belirten beyin ve sinir cerrahı Dr. Russell Blaylock, “Ani Bebek ölümlerinin yüzde 70′i Difteri, Tetanos, Boğmaca aşısının takip eden 3 hafta içinde gerçekleşiyor. Havaleler aşılarla bağlantılı, aşı olduktan hemen sonra olması gerekmiyor. Haftalar, aylar, hatta bir yıl sonra bile gerçeklesebilir” dedi. Finlandiya’lı eski Sağlık Bakanı Dr. Rauni Kilde’nin dediği gibi gizli örgütlerin biyolojik silahı olmakla birlikte, aşı tacirlerinin en büyük vurgunu olduğu ortaya çıkmış durumda. Bahse konu olan haber teyit.org tarafından yanlış olarak analiz edildi.

Türkiye’de karma aşı denince akıllara gelen difteri, tetanoz ve boğmaca, yani kısa adıyla DTP aşılarının, ani bebek ölümü sendromu (ABÖS) ile bağlantılı olduğuna ilişkin argümanlar zaman zaman aşı karşıtlarınca dile getiriliyor. Bu artık kabak tadı vermiş argümana Kara Kutu-Yüzleşme Vakti’nde de rastlıyoruz.

Kitabın 241. sayfasında Yalçın “Rockefeller elçisi“ olarak nitelendirdiği İhsan Doğramacı’nın girişimiyle 1984 yılında 0-5 yaş, 5 milyon çocuğa difteri, boğmaca, tetanos, kızamık, çocuk felci aşısının yapıldığını, bu aşı kampanyasındaki çabalarından ötürü Semra Özal’a da New York’ta ödül verildiğini söylemiş. 

30 sayfa kadar sonra, sayfa 271’de bu defa Yalçın, bu aşılarda bulunduğunu iddia ettiği civa oranının otizme neden olabileceğini ima etmiş. Kitabın 273. sayfasında ise boğmaca aşısıyla ABÖS vakaları arasında doğrusal bir ilişki kurulmuş.

Dünya Sağlık Örgütü, internet sitesinde aşılarla ilgili sıkça karşılaşılan yanlışları ele aldığı sayfasında, DTP aşısının neden olduğu ani bebek ölümü sendromundan bahsederken şu cümleleri kullanıyor: “Ekmek yemenin araba kazalarına sebep olduğu söylenebilir. Nitekim kazaya karışan çoğu sürücü son 24 saat içerisinde büyük olasılıkla ekmek yemiştir.

ABÖS kısaltmasıyla bilinen ani bebek ölümü sendromu, genellikle yaşamının henüz ilk aylarındaki bebeklerin açıklanamayan nedenlerle, sağlıklı görünmelerine karşın hayatlarını kaybetmelerine verilen isim. ABÖS vakaları, DTP aşılarının da gerçekleştirildiği, bebeğin yaşamının ilk zamanlarına denk geliyor; bu bir rastlantı. Böylesi rastlantıların bir nedensellik ifade etmediği, yani ölüme sebep olan şeyin DTP aşıları olmadığı ise, 1980’lerden bu yana yapılan birçok çalışmada ortaya konmuş. 

 

Bu yazımızda bu çalışmaların bazılarından söz etmeden hemen önce bir olayın bir başkasının “nedeni” olmasının koşullarının ne olduğunu anımsatmamız gerek. DTP ve benzeri aşıların “etkisizliği” ya da negatif etkilerine dair öne sürülen iddiaların temelinde, çoğu zaman nedenselliğin ne olduğunu kavrayamama veya nedensellik ile korelasyonu karıştırma sorunları var. Tabii art niyet ve olası diğer motivasyonları bir kenara bırakırsak…

Çalışmalar ne diyor? 

Genellikle bebeğin yaşamının ikinci haftası ile ilk yılı sonuna kadar olan süre içinde gerçekleşen ABÖS vakalarının asıl nedeni bilinmiyor. Bazı faktörlerin ABÖS riskini artırabileceğine dair çalışmalar var. Örneğin hamilelik süresince sigara içmek veya bebeği yüzüstü uyutmanın ani bebek ölümü sendromu riskini artırdığı belirtiliyor. Bunları birer “risk faktörü” olarak düşünebiliriz.

Öte yandan ABÖS üzerine yapılan çalışmalar incelendiğinde, aşının bu risk faktörlerinden biri olmadığı anlaşılıyor. Örneğin Griffin ve arkadaşlarının Tennessee’de 1974 ile 1984 yılları arası doğan yaklaşık 130 bin bebeği takip ederek yaptığı çalışmada, DTP aşılarıyla ABÖS vakaları arasında bir ilişki bulunamamış.

ABD’de aşıların ne ölçüde güvenli olduğunu takip eden Vaccine Adverse Event Reporting System (VAERS) isimli proje kapsamında, 1990-1997 arasında kayıt altına alınan bin 266 vaka incelenmiş ve elde edilen bulgular bebeklikte yapılan aşılarla ABÖS vakaları arasında nedensel bir ilişki bulunmadığını ortaya koymuş. Silvers ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen bu çalışmada, aşılama sonrası dönemde herhangi bir ABÖS vakası yaşandıysa bile, bunun tesadüf olabileceği belirtilmiş. 

Stratton ve arkadaşları tarafından hazırlanan ve 2003 yılında yayımlanan oldukça kapsamlı bir başka çalışmada da, DTP aşılarının ABÖS vakalarına sebep olduğuna dair herhangi bir nedensel ilişki tespit edilememiş. DTP aşıları ile ABÖS vakaları arasında bir ilişki olmadığını söyleyen çalışmalara daha bir çok örnek verilebilir:

  • Taylor ve Emery’nin 1982 tarihli çalışması
  • Bouvier-Colle ve arkadaşlarının 1989 yılında yayımlanan çalışması
  • Moon’un 2016’da yayımlanan çalışması
  • Moro ve arkadaşlarının 2018’de yayımlanan çalışması

Bilakis, aşı karşıtlarının iddialarının aksi bulgular elde eden çalışmalar bulmak mümkün. Misal, Mitchell ve arkadaşları tarafından yapılan ve 1995 yılında yayınlanan bir çalışmada, aşılamanın ABÖS riskini azaltabileceği çıkarımı yapılmış. Vennemann ve arkadaşları tarafından yapılan ve 2007 yılında yayınlanan bir çalışmada ise, aşılanmanın ABÖS riskini yarıya indirebileceği ve aşılanma ile ABÖS riskinin azalması arasındaki ilişkinin bazı biyolojik etmenler dolayısıyla nedensel olabileceği dile getirilmiş. Müller-Nordhorn ve arkadaşlarının 2015 yılında yayımlanan çalışmasında ise, artan DTP bağışıklığı ile ABÖS vakalarının azalması arasında bir ilişki gözlemlenmiş.

Literatürde burada sayılanların ötesinde birçok farklı çalışma daha olduğunu ifade etmek gerek. DTP aşıları ile bebek ölümlerinin artışı arasında nedensel bir ilişki bulunduğuna dair güvenilir bir çalışmaya ise rastlanmıyor. Aşı karşıtlarının sunduğu ve örneğin Yalçın’ın, kitabının 273. sayfasında yer verdiği “Boğmaca aşısını takiben üç gün içinde bebeklerin normale göre yedi kat daha fazla oranda öldüğü” şeklindeki iddialar ise, bu iddiayı incelediğimiz analizde de görülebileceği üzere, çalışmalar çarpıtılarak öne sürülmüş.

Aşı karşıtı bir yaklaşımda ısrarcı bir bireyin yukarıda sıraladığımız çalışmaları elinin tersiyle itmesi ve tüm bu çalışmaları “bir uluslararası komplonun parçaları” olarak görmesi elbette mümkün. Ancak bilim bu ve benzeri suçlamalarla ilerlemiyor, bilimsel bilginin gerçekliğinin komplocu bir zihin yapısıyla çürütülmesi mümkün değil. Hiçbir akademik çalışma, üzerinde çalışılan konuyla ilgili mutlak bir bilgi sunduğu iddiasında olamaz, ancak bir teorinin çürütülmesi de suçlamayla değil, ancak gözlem ve kanıtla desteklenmiş alternatif çalışmalar ortaya koymakla mümkün.

akit haber

Kaynak: akit haber

Bir Yorum Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.