İslam dini her alanda ve her hususta etkin ve kusursuz bir sistemdir. O halde neden her yerde müslümanlar bu kadar yetersiz, ilgisiz, çaresiz ve dağınıktırlar?
Allah, kuluna muhtaç değildir. Çünkü O “Samed’dir,” hiçbir şeye muhtaç değil, her şey Ona muhtaçtır. O her şeyi bilir. Her şeye Kaadirdir. O münezzehtir, şerik kabul etmez. İnsana gönderdiği dine müdahaleyi de kabul etmez. “Halis dinine” müdahaleyi reddeder. İnsanlardan kendi temayüllerine uymanın şirk olduğunu bildirir. Bedelini ağır ödeteceğini haber verir. Buna rağmen başıboş bırakmaz. Yine de hakka çağırır.
Gördün mü o kimseyi ki, hevâsını kendine ilâh edindi. Allah da onu, katında ki ilim üzerine şaşırttı. Kulağı ve kalbi üzerine mühür vurdu ve gözü üzerine perde indirdi? Artık onu Allah’tan başka kim hidâyet edebilir? Hâlâ gayret edip öğüt almaz mısınız? (Casiye:45/23) Bundan sonra her şey tersine gider.
Bugün nice bireysel çabalar, nice gönüllü kuruluşlar, nice çevreler ve nice resmi kurumlar iyi niyetlerle bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Bebeklerin, eğitim çağındaki gençlerin, ailenin toplumun hiçbir derdine çare üretemiyorlar. Her alanda bunalım ve çöküş devam ediyor. Yine de çoğu insanımız yanılıyor hizmet verdiğini zannediyor !
Birileri proje üretiyor, devletten destek alıyor. Bu tür çalışmalar ya lokal kalıyor yada fiyasko ile bitiyor. Hedef kitleler yine çöküş belasından kurtulamıyorlar.
Görmediniz mi ki, Allah, göklerde ve yerde olanı hep menfaatiniz için birer sebep kılmış ve size musahhar etmiştir. Hem aşikâre, hem gizli olarak her türlü nimetlerini üzerinize tamamlamıştır. Böyle iken, insanlar içinde kimisi de var ki, ne bir ilme, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah’ın dini hakkında mücadele ediyor. (Lokman:31/20) Bu ayetteki mücadele tarzını uygulayanlar kâfirlerdir. Onlar yaparlar. Buna rağmen birçok müslüman da onlardan farksızdırlar.
Birçok müslümanın Kur’an dışı verdikleri mücadele verim sağlamamaktadır. Buna her kes şahittir. Tersini iddia etmek mümkün değildir. Çünkü akla ve vakıaya aykırıdır. Yine de müslümanlar Kur’an dışı yaptıkları mücadelede ısrar etmekten vazgeçmiyorlar. Bunlardan kimileri aileyi kurtaracaklarını zannediyorlar. Ailenin hiçbir derdine çare olamıyorlar. Aile depreminin ne kadar derinden geldiğini ve ne kadar yıkıcı olduğunu açıkça gördükleri halde hiçbir derdine derman olamıyorlar.
Çocuklar için birileri dört-altı yaştakilerine Özellikle Kur’an öğretme hevesine kapıldılar. Gençliğe destek olmak için vakıflar, dernekler ve cemaatler gibi müteşebbis kuruluşlar çoğaldı. Bunların her biri güyâ harıl harıl çalışıyor ve faaliyet gösteriyorlar.
Daha ana karnında iken masûm bebekler ya haram lokma ile ya da hazır gıda ile besleniyorlar. İçeriğindeki katkı maddelerinin bebek üzerinde ne tahribatlar yapacağını düşünemez olduk. Dahası ana himmeti ve sevgisi ile yetişmesi gereken bu yavruları ne şartlarda kimlerin buz gibi soğuk kucaklarına atıyoruz. Çocukların ne mahrumiyetler yaşadığının farkına varamıyoruz. Başıboş yaşadığımızı zannediyoruz.
Bir de bunun devamında çığ gibi gelen yeni nesilleri kimin ve hangi esaslara göre yetiştirdiği hakkında tamamen habersiz kaldık. Gelişme çağında ki bu gençlerimizin nefsanî potansiyellerini yönetme becerisi kazandıramıyoruz. Vah ki vah!
Şimdi gelin Ortak denge nasıl sağlanır? Kısaca ona göz atalım; Özellikle insanların şahsiyet ve temayülleri açısından kişilik profillerini ayarlamaya çalışalım. Bunun için de hiç zorlanmadan çok önemli görevimize yoğunlaşalım. Allah’ın Kitabı Kur’an’ı Kerimin yapraklarını aralamaya gayret edelim. Çünkü yegâne çare budur.
Bunu ümmetçe anlamak İslam’ın zaferi olacaktır. Esselamu aleykum
İlhan Oral 25.08.2024