ARZ-I MEVUD’A DAİR (ZALİMİN ZULMÜNÜN SONA ERMESİ LAZIMSA…)
Arz-ı Mevut: Bu terkip, sözlükte, vaat edilen yer, anlamındadır. Kime neden vaat edilmiştir? Asıl mesele budur. Mümkün varlık, mutlak varlık (Allah) tarafından insanların istifadesi için yaratılmıştır. Buna itiraz yok. Allah’ın tayin ettiği yoldan bunu yapmak mümkün ve doğru. Bu anlayış, Müslümancadır. Arz-ı mevut davası güdenler, kendi inançlarına göre hareket ediyorlar. Bu yerin vaadi, Kitab-ı mukaddese göredir. Sınırlarını da Nil ile Fırat ırmakları belirlemektedir. Bu sınırlar yeterli ayılmamakta ve dört anayönde bulunan sınırları da geniş alanlar kaplamaktadır. Arz-ı mevut idealini güdenlerin yani Siyonist Musevîlerin inançlarına göre sadece kendileri insandır. Kendileri dışında kalanlar, insan değildiler. Onlar, köle idiler hatta hayvanlar kadar bile değerli değildiler. Harp edip yendikleri insanların ölümü onlara sevap kazandırmaktadır çünkü Musevîler, İsrail’i oluşturan güruh, Dünya’da dinî şeriatla idare edilen tek memlekettir. Bizde” Kahrolsun şeriat.” dedirterek bağırtanların ağabeyleri, bu İsrail’in yaydığı kepazeliklere inanan cühelâ takımıdır. İsrail’in şeriatla yönetildiğini anlattığınızda hiç umursamazlar zira sanki o şeriata kendileri de inanıyormuş gibi davranırlar. İsrail’in sürdürmekten zevk ve keyif aldığı soy kırımına birleşmiş milletlerin karşı durması ve engellemesi mümkün değildir. Değildir çünkü BM, görünürde insanlığın huzur ve refahını temin için ihdas edilmiştir. Aslındaysa Yahûdî ve Yahûdî severlerin hak ve menfaatlerini korumak dışında bir fonksiyona sahip olamamıştır. Denebilir ki hatta denmelidir. Dünyanın en çetin savaşlarının müsebbipleri, koruma görevi yüklendiği sanılan devletlerdir. En yakın tarihe bir bakınız. 1. ve 2. Cihan harplerinin müsebbipleri doğrudan doğruya, Mezhepleri ne olursa osun, Hristiyan dünyanın ağabeyleridir. Filler tepişirken çimenler ezilir hesabı. Müslüman dünyanın himayesinde, (adı üstünde himaye) hiçbir gruba eziyet, zulüm, işkence yapıldığı varit değildir. Zaman zaman önümüze koydukları iddialar (Ermeni…) iftiradır. Gerçekler hâlâ gün ışığına çıkarılmamıştır.
İsrail’in bu tutumunun sona erdirilmesi için sözünü ettiğimiz ağabeylerin korkacağı bir güce ihtiyaç vardır. Bu gücün oluşması için Müslüman Türk dünyası ve diğer Müslüman dünyanın müşterek bir kuvvete vücut vermesi lazımdır. Bu mümkün müdür? Evet mümkündür. Nasıl Yahudî ve Yahudî uşaklarının oluşturduğunu bildiğimiz birliklere üye olduysak bu yeni oluşumu bizim başlatıp alakalı Müslüman ülkeleri şerik hale getirmeliyiz. Buna gücümüz yeter mi, yeter elbet. Evvela, savaş birliği kurma fikriyle ortaya çıkacak değiliz. Çeşitli konularda birlikler kurularak kaynaşma sağlanmalı, bu kaynaşma muhtelif çalışmalarla pekiştirilmeli. Yeterli olgunluğa gelindiğinde askerî birlikler de kurulmalıdır. Suriye’nin başındaki zalimin Rusya’ya yerleşmesini fırsat bilen Siyonist zalimler, Suriye’yi abluka altına almaya çalışıyorlar. Yukarıda da dediğim gibi bunlar ancak kendi anladıkları dilden cevap bulurlarsa yola gelirler vesselâm… Burada vasıflı diplomasiye ihtiyaç var. Türkiye’yi silahlı mücadeleye sokmaya muvaffak olurlarsa bir 3. Dünya savaşının zuhuru ihtimal değil, kat’idir. Bunu başarırlarsa bu yolla Türkiye’nin burnunun sürtülmesini kendileri açısından sağlamış olacaklar. Türkiye yöneticilerinin, bu tuzağı anlamaları için yüksek danışmanlara ihtiyacı yok. Mesele, sarahaten bariz, meydandadır.
Şakir Albayrak, 17.12.2024 Çekmeköy.