Türkiye’nin Kaybettiği Oyun: Ortadoğu’da Yalnızlaşan Bir Devlet
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye saldırıları karşısında sert bir dil kullanarak “Karabağ’a ve Libya’ya nasıl girdiysek, benzerini onlara da yapabiliriz” dedi. İsrail ise Erdoğan’ı Saddam Hüseyin’e benzeterek tehditle yanıtladı. Dışişleri Bakanlığı ise İsrail Başbakanı Netanyahu’yu Hitler’e benzeten bir açıklama yaparak krizi tırmandırdı.
Bu gelişmeler, Türkiye-İsrail ilişkilerinin yeni bir düşmanlık dönemine girdiğini gösteriyor. Ancak bu kriz, Türkiye’nin Ortadoğu politikasının büyük bir başarısızlığının sonucudur.
Türkiye, İsrail’in saldırıları karşısında Filistinlilerin yanında yer almanın doğal olduğunu söylese de, saldırılar başlamadan önce İsrail ile akaryakıt, demir, çelik gibi alanlarda ticareti devam ettirmiş, kamuoyunun tepkisi üzerine de bu ticareti 7 ay sonra durdurmuştur.
İsrail’in Filistin’e ve Suriye’ye yönelik saldırıları, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile uyum içindedir. Bu proje, Ortadoğu’yu bölerek İsrail’i güçlendirmeyi, Irak ve Suriye’yi parçalayarak bölgeden yeni bir Kürt devleti yaratmayı amaçlamaktadır. Bölgedeki gelişmeler gösteriyor ki, ABD’nin hedefi Suriye’yi bölmek, bir sonraki adımda ise İran ve Türkiye’yi hedeflemektir.
Türkiye ise bu tehdide karşı koymak yerine, Suriye’de Müslüman Kardeşler’i iktidara getirmeye çalışarak yanlış bir adım atmıştır. Bu politika, Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırmış ve ABD’nin planına hizmet etmiştir.
Türkiye, bugün bu hatalı politikasının sonuçlarıyla boğuşuyor. Suriye ve Mısır ile ilişkileri bozulmuş, bölgede yalnız kalmıştır.
Türkiye, ABD’nin planına karşı durmak için şu adımları atabilirdi:
ABD üslerini kapatabilirdi:
Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Türkiye’ye uygulanan ambargoya karşı Ecevit ve Demirel’in yaptığı gibi, ABD üslerini kapatmak, Türkiye’nin ABD’den bağımsızlığını gösterirdi.
*Suriye ile işbirliğini artırabilirdi:
Adana Mutabakatı’nı canlandırarak, PKK ile birlikte mücadele edebilir ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyabilirdi.
Doğu Akdeniz’de bağımsız bir politika izleyebilirdi:
Mısır ile ilişkileri bozmadan, Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarını başlatabilirdi.
Sığınmacılar konusunda Avrupa ile daha sert bir politika izleyebilirdi:
Geri Kabul Anlaşması’nı imzalamayarak, Avrupa’nın sığınmacı sorumluluğunu daha fazla üstlenmesini sağlayabilirdi.
İsrail’e karşı daha güçlü bir duruş sergileyebilirdi:
Kürecik radarını kapatarak, İsrail’e karşı caydırıcı bir mesaj verebilirdi.
Ancak Türkiye, bu fırsatları değerlendirmek yerine, ABD’nin planını destekleyen, yanlış bir dış politika izlemiştir. Bu politikayı değiştirmedikçe, Türkiye Ortadoğu’da yalnız kalmaya devam edecek ve ABD’nin planının kurbanı olacaktır.
Yazının sonunda, Türkiye’nin Ortadoğu politikasında bir dönüşümün zorunlu olduğunu söylemek istiyorum .
Türkiye, Ortadoğu’da yalnızlaşan bir devletin ötesine geçmek, bölgedeki rolünü yeniden tanımlamak ve kendi çıkarlarını savunmak için politikalarını kökten değiştirmelidir.
Ortadoğu’da değişen güç dengelerine rağmen Türkiye, kendi çıkarlarını savunmak için daha güçlü bir dış politika izlemeli, bölgesel işbirliklerini önceliklendirmeli ve ABD’nin planlarına karşı direnmelidir.
Ya da Çılgın bir Dönüş yaparak ;
Türkiye, Ortadoğu’da kaybettiği oyunun farkına varıp kendi oyununu oluşturmak için cesur adımlar atmalı, bağımsız bir dış politika izlemeli ve bölgesel güç olarak yeniden konumlanmalıdır.
Saygılarımla
Sibel Arslan
İktisatçı Mali Analist